Ortak Türk Dili İçin Neler Yapılabilir?

Üzerinde çok yazılıp çizilen bir konu olduğundan ben de birkaç söz yazmazsam içimde kalır. Ortak Türk Dili için benim denk geldiğim tek düşünce; içlerinden birinin kabul edilip öbürlerince öğrenilmesidir.

Eski yazılarımdan birinde Ortak Türkçe için Göktürkçe'nin temel alınıp, sözcük dağarcığının artırılmasıyla tüm yurtlarda kullanılması önerisine ek olarak her Türk diliniñ eñ iyi özelliklerinden bir karma yapılarak yéñi bir yapay dil ile ortak iletişimin sağlanabileceğini de démiştim. Ancak bunlarıñ tümünüñ yañlış olduğunu, bir dayatma olacağını bu yüzden de tutacağını düşünmüyorum. Onsuz da bu dayatmayı yapacak gücüm de yok.

Ortak Türkçe'niñ tek çıkar yolu, özleşmeye gidilmesidir. İstifade étmek yérine qullanmaq, asan yérine qolay dénildiğinde Azerice ile Türkçe arasında bir ayrım kalmayacaktır. Bu öbürleri için de géçerlidir. Özleşmeden soñra şöyle bir durum ortaya çıkacaktır; yazarken kullanmak mı yoksa qullanmaq mı yazacağız? Bu şuna benziyor; saçlarını béşe kestirmiş bir érkeğin, arkaya mı tarasam yoksa ortadan ikiye mi ayırsam?

Azerbaycanda özleşme akımı olduğunu şu yazımda[1] daha önceden bildirmiştim. Yéri gelmişken birkaç göstergeden de söz édeyim. Günlük yazın dilinde %60'lık yérli sözcük oranı vâr. Bu, bizim 1960'lı yıllardakı özleşme sürecimize denk gelmektedir. Benim, Türküstan çavlığındakı yazılarımda ise, yérli sözcük oranı %78-80. Démeli bu da 1980'li dönemlerimize denk gelmektedir. Burada yazdığım gibi yazsam bi soñuca ulaşmayacağım su götürmez bir gerçek. Bu yüzden araya 20 yıllık bir süreç koymak eñ uygunu...

Şunu içtenlikle söyleyebilirim; 30 yıl içinde Azerbaycan, İran, Türkmenéli ile Anadolu Oğuzları dil olarak bir bütün olacaklar. Buna öbür Türk soylarını da eklemek için göñüllüler bulmak gerekiyor. Oradakı Türklere ulaşmanıñ bir yolu olmalı. O yurtlarda yaşayan soydaşlarımızın bilinçli çalışmaları olmalı. Biz Oğuzçayı birleştirmeye çalışırken, Kazaklarla da Kırgızlar kendi ağızlarını bir yapmaya çalışsa sonuca ulaşabiliriz.

XX. yüzyıla dek Türkler kolaylıkla añlaşırken araya giren Ruseli ile bu soña erdi. Çok büyük yitiklerimiz olduğu gibi gelecek için umut beslememizi sağlayan etkenler de bulunmaktadır. Bunda ısrarcı olmamın nedenlerinden biri, aşağıdakı görüntüde konuşan Kırgız yöneticilerinden Atambayev. Onuñ sözlerine biraz kulak asıñ, asıñ da bildiğiñiz diller arasına Kırgızca'yı da ekleyiñ.



Görüntüdeki şu sözleri saybireyiñ apaçık añladığını sanıyorum:

Bu gün Qırgızistanda ölkenin keleceyining öz moynunga alatırgan küç bar. Bu küç sizmenen biz. Bu küç Qırgızistanın éli. Antgeni, biz egerde biriksek Qırgızistana baarda gelir. (biriksek sözünden soñrasını tümüyle añlayamadım, sezisel olarak yazdım) Eger özün saylasa, egerde él özünüñ hukuku üçün küröşsö, ... cakşılaşır...

***

Bugün Kırgızistanda ülkenin geleceyini öz boynuna alan güç var. Bu güç sizle biz. Bu güç Kırgızistanın eli (yurdu, ili). Antgeni(?) biz eğer biriksek (birleşsek) Kırgızistana barış(!) gelir. Eğer özün saysa (añlasa?), eğer (bu) yurt öz hukuğu için güreşse (çabalasa) ... yakşılaşır (güzelleşir)...

Arada Rusça konuşmalar da var; Kırgızistan benim, seniñ, bizim gibisinden sözler édiyorlar...

Oğuz diliñe bu denli uzak olan Kıpçak öbeğiñdeki Kırgızları bile biraz kasma ile %70 oranına añlyabiliyorsak, bu çalışmalarımızın doğru yolda olduğunu gösterir. Bu gibi bir añlaşabilirlik Hint-Avrupa dillerinde hiç yoktur. Bir Oğuz ile Kıpçak'ın birbirine olan yakınlığı; bir Latin'in, Cermen ile olan yakınlığı gibidir. Söz gelimi bir İtalyan ve Alman azı Norveçli ile İspanyol birbirlerini bu denli añlayamazlar.


dipçe:
[1] http://kokturukce.blogspot.com/2010/02/azerbaycanda-sessiz-dil-devrimi.html

Hiç yorum yok: