Artık Konuşmadan da Danışabiliyoruz

Konuşmak, danışmak, söyleşmek, deyişmek, atışmak gibi bir çok karşılıklı ses iletimini, düşünce aktarımını sağlayan eylemlerimiz bulunmaktadır. İlk bakışta tümü birmiş gibi görünse de, Türkçede bir añlama gelen iki sözcük bile olmadığından, bunlarıñ da ayrı ayrı añlamları olduğunu söyleyebiliriz.

Déyişmek sözcüğü eski Türkçe té- köküñden gelip, söz yaratma eyleminiñ gérçek añlamlı karşılığıdır. Té- eylem köküne birliktelik añlamı katan -Iş ekiniñ koşulması, araya bir de kaynaştırma ünsüzü /y/'niñ girmesine neden olmuş, böylelikle déyiş- eylemi ortaya çıkmıştır. Kişileriñ karşılıklı söz yaratarak, düşünce aktarımını sağlar.

Söz köküne gelen addan eylem yapıcı -lA eki ile sözle- eylemi oluşturulmuştur. Bugün için Türkmence bu biçimini koruyarak sürdürmüşse de, bizde z > y dönüşümü géçirip söyle- olarak dillerdeki yérini korumuştur. Bu eyleme gelen eki ile de birlikte yapılma añlamı katılmıştır. Böylece söyleşmek, karşılıklı söz (kelime) oluşturup, birbirine iletme añlamına gelir.

Soñradan dile kazandırılan sözleşmek ise, vérilen antlarıñ (yéminleriñ) karşılıklı tutulacağı añlamı ile dilde yér édindirilmiştir. Töz añlamı söyleşmek ile birdir. Söylem ile sözlem sözcükleriniñ bir oluşu gibi.

Atışmak da, bir bakıma söyleşmeniñ türevi sayılabilir. Söyleşme sırasında ağzımızdan çıkan sözüñ karşıya daha sert iletilmesini bildirir. Dilimizde yarattığımız sözü, sözcüğü karşıya atmasak, nice aktarım sağlardık? İşte! Bunuñ incelikli olanına söyleşmek, kaba olanına atışmak diyoruz.


Danış- eylemine Kaşgarlı Mahmut'uñ bétiğiñde tanuş- olarak denk gelmekteyiz. Dilimizdeki t > d dönüşümünüñ örñekleriñden biridir; temür > demir, tıl > til > dil. Soñdaki /u/ sesi de daralma géçirip /ı/ sesini vérince, tanuş- sözcüğü olarak danış- olmuştur.

Kaşgarlı'dan birkaç örñek verecek olursak;

tanuştı تنشتى
olar ikki söz tanuştı: onlar birbirine söz danıştı

tanuttı تنتّى
ol manğa söz tanuttı: o bana söz danıttı (başkasına danışmamı sağladı)

Örñeklerden görüldüğü üzre danışmak, karşılıklı işe yarar sözcüklerıñ aktarımı olarak tanımlanmaktadır. İşe yarar sözcüklere öğüt dések, añlamı daralır. Elimizdeki belgeleriñ nerede tuğralanacaklarını sorduğumuz kurum danışmanınıñ bize söylediği sözleriñ işe yarar olup, öğüt olmaması gibi.

Vérdiğim ikinci örñek sözlem incelendiğinde dan- diye bir köke ulaşılır. Yazı dilimizde yaşamasa da yörelerimizde konumunu korumaktadır. Ancak kimi yörede düşünmek, kimisinde sormak, düşünce almak, kimisinde inkâr étmek, kimisinde de hor görmek, ayıplamak añlamlarıñda...

İşte! Sıra eñ can alıcı eylemimize geldi; konuşmak. Eylem olan ko- köküne dönüşlülük eki -n'niñ gelmesiyle kon- eylemi oluşur, bir yérde durmak, yérleşmek gibi añlamlar vérir. Konut, konak, konaklamak gibi sözcükler hep bu köktendir. İlginç olan ise, karşılıklı düşünce aktarımı añlamına nice geldiğidir.

Bunu atalarımızıñ geleneğine bağlayarak açıklayabilirim. Ne var ki, bu geleneği çok eskilere dayandıramam. Geyik yiyip, kımız içen, at üstünden inmeyen atalarımıñ déğil, Anadoluya yérleşen atalarımıñ geleneğiñden söz édebilirim. Önseyin, konuşmak sözcüğü Anadoluya özgüdür.

Geleneğe göre, danışmak için konuşmak gerekiyordu. Danışacak kişiler önce uygun bir yére konuyor (yérleşiyor, oturuyor), böylece konuşmuş oluyorlardı. Ardından da söyleşmeye, karşılıklı söz iletimine géçiyorlardı. Bir süre soñra söz iletimiñde işe yarar düşünceleri ileten sözcükleriñ oluşumu, söyleşmeniñ niteliğini danışmaya çéviriyordu. Böylelikle konuşarak danışmış oluyorlardı.

İlerleyen dönemlerde ise konuşmadan soñra yapılan töz eylem artalanda kalıp, konuşma eylemi öne çıkmış, ses erkiyle düşünce aktarımını bildiren kavram biçimini almıştır. Buna benzer birçok örñek vérilebilir. Gelen kız tanımlamasınıñ sonuñdaki kız sözcüğünüñ kısalmaya uğrayıp kopması, geriye gelen sözcüğünüñ kalmasına yol açmışken, gelen sözcüğünüñ soñ sesleminiñde de daralma olmuş, gelin biçimini almıştır.

Hiç yorum yok: