Özleştirilen Sözcüğü İşitir İşitmez Añlamayı Umma Yanılgısı Üzerine


Bir diliñ konuşucusunuñ çok olması, onu çok da önemli kılmaz. Türkçe için eñ çok konuşulan 5. dil dénir. Ağızlar da işiñ içine katılarak böyle duygusal bir göstergeye ulaşılmıştır. Böyle saymayı sürdürürsek, belki de adını ilk kéz işittiğiñiz Bengalce'niñ 8. sırada olduğunu görürüz. Bangladeş'iñ kamusal dili. Önemli mi? Bu bağlamda, bizim karşıdaşlarımız bilim yapılabilen diller olmalıdır. Özleştirme tabanlı dil gelişimine arka çıkmalı, nitelikli bir dil yaratma sürecine katkı sağlamalıyız.

Özleştirme diyoruz ancak çoğu kéz de yanlış añlaşılıyoruz. Özleştirme akımındaki eñ büyük yanlış algılama, öne sürülen yéñi sözcüğün işitilir işitilmez añlaşılacak olmasıdır. Bu yanlış algı, yéñi sözcük türetmek isteyenleri belli bir sözcük öbeğiniñ çévresinde dolandırırken, konuşucuları da bilinen sözcüklerin dışına açılmamaya salık vérmektedir. Türkçe kökenli olması, onu ilk işittiğinizde añlayacaksınız añlamına gelmez.

Öy sözcüğü Türkçe kökenli olup, zaman añlamına gelir. “Günde üç öyün yémek yénir” tümcesinde işlettiğimiz öyün sözcüğü de bu kökten gelir. Ancak çoğunluklu bu yanlış yazılır; öğün. Öğünmek ise apayrı başka bir sözcüğümüzdür. Bu yanlış üzerinde durmayacağım. Kişileriñ karşısına öy sözcüğü ile çıktığımızda, bizi yadırgıyorlar. Zaman añlaşılır da, öy añlaşılmaz déniyor.

Ne édeceğiz peki? Karşımızda böyle bir soru duruyor? Dilimizi özleştireceğiz de, bunu günlük konuşma dilimizde, tüm toplumca bilinen sözcükler üzerinden mi édeceğiz?

Kişioğlunda böyle bir algılama bulunmakta; yad sözcük yérine önerilen sözcüğü işitir işitmez kavrayacağını, añlayacağını, belleyeceğini sanmakta. İşiñ kötü yanı, yéñi sözcük türetmek isteyenlerin de büyük bir çoğunluğu bu yanılgıyı yaşamakta. Soñuçta ortaya, kısır bir döngü çıkmakta. Bundan kendine pay çıkaranlar da karşı durup, dilimizi kısırlaştırıyorlar, varsıllığımızı yok édiyorlar... gibisinden sözlerle kendilerinde güç buluyorlar. 
 
Dilimiz soñdan eklemeli bir dil diye, bütün yéñi sözcükleri de bu yolla üreteceğimiz yanılgısından kurtulmalıyız. Göz, gözlük, gözlükçü, gözlükçülük... Göz ile ilgili tüm kavramları göz kökü üzerine indirgememeliyiz. Konuşmak, danışmak gibi sözcüklere ek olarak aytmak sözünü de işlekleştirmeliyiz. Bu gibi biñlerce örneğimiz bulunmakta.

Bizim amacımız, bilgi çağını karşılayabilecek bir dil yaratmaktır. Bizim amacımız, bilgi çağından soñra gelecek olan çağa, dilimizi işlek bırakabilecek özgücü vérmektir. Bunuñ için de, Türkçe'niñ bütün söz varlığından yararlanmalı, olası kısır döngüleriñ önüne géçmeliyiz. Sözcük dağarcığı kısıtlı, çok az okuyan, kendini geliştirmeyen kişileriñ göñlü olsun diye de, bu amacımızdan géri kalmayacağız. Görkemli bir ulusuñ, olağanüstü bir dili olmalı.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ziya gökalp dil ile ilgili bir şiirinde "eski köke tapmayız" derken ne demek istemiştir ve en iyi türk ağzının istanbul ağzı olduğuna neye göre karar vermiştir...

Adsız dedi ki...

kapalı e ile ilgili bilgi verir misiniz