Türk Dili Dérneği adına duruşmalarına çıktığım Göktürkçe konulu davada Karar gazetesinden Ziyahan Albeniz, 10/12/2018'de konuyu köşesine taşıdı.
http://www.karar.com/yazarlar/ziyahan-albeniz/keci-inadi-8634
Türk Dili Derneği'nin (TDD)
başkanı Gökbey Uluç'u 2008 yılından beri tanırım. Hiç yüz yüze müşerref
olamasak da dil konusunda yaptığı tutkulu çalışmalara ara vermeden devam
ettiğini internet vasıtası ile biliyorum.
Gökbey il il dolaşarak
gençlere Göktürkçe öğretme derdinde. Nitekim bu hususta 2015 yılında
kurdukları Türk Dili Derneği ilk altı ayı içerisinde 10 bin kişiye
ulaşmış.
Fakat malumunuz ülkemizde hiçbir başarı cezasız kalmıyor. Gökbey'in tutkulu çabaları da buna istisna değil.
2015 yılında kurdukları
Türk Dili Derneği'ne seçtikleri keçi logosu, bu uğurda çaba gösteren
başka bir Türk kültürü ve Türkçe sevdalısı, Erzurum Atatürk
Üniversitesi'nde görevli Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz ile davalık
olmalarına yol açmış.
Duyunca çok üzüldüm. Davayı da biraz garipsedim.
Neden mi? Durun anlatayım.
Keçi
sembolü Orhun Yazıtları'ndan biri olan Kül Tigin anıtının doğu yüzünde
yer alan bir sembol. Ulaşılamaz yerlere ulaşmayı, yüceliği sembolize
ediyor. 'Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi olan Kağan'ın mührü olarak
kabul ediliyor.
732 yılı olarak tarihlenen bu anıttaki keçi
sembolü Türk kültür ve tarihi açısından epey önemli. Nitekim
Moğolistan'dan Kazakistan'a kadar Türki Cumhuriyet'lerin neredeyse
hepsinde bu sembole rastlamak mümkün.
Kazakistan'ın tedavülde
olan 1000 Tenge parasında, Moğolistan'da bulunan bir kütüphanenin
kapısında, 2016 yılında Türk Kültür Akademisi'nin düzenlediği bir
forumun afişinde de bu keçi sembolü var.
Hatta daha ilginç bir
bilgi vereyim, 2016 yılında Merkez Bankası tarafından basılan 2.5 TL
değerindeki Orhun Anıtları hatıra parasında da bu sembolü görebilmek
mümkün.
Sembolün Türk kültür ve medeniyeti açısından taşıdığı
değeri anlamak için davada müşteki konumda olan Prof. Dr. Cengiz
Alyılmaz'ın Orkun Dergisi'nin Mart 2001'de (sayı 37) yayınlanan bir
yazısından küçük bir alıntı yapmak istiyorum:
"Dağ keçisi/
Teke damgası, Türk Dünyasının en eski ve ortak damgalarından biridir....
Türk miletinin var olduğu, ulaştığı her yerde dağ keçisi damgasının
izine rastlamak mümkündür."
Sembolün kıymetini takdir eden
yazı sahibi Prof.Dr. Cengiz Alyılmaz 2012 yılında kurduğu online bir
dergi olan ve Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim sözcüklerinin baş
harflerinden oluşan Teke dergisinin logosu olarak da Teke ismi ve
sembolünden müteşekkil bir kompozisyonu seçmiş.
Aynı zamanda bu logonun patent başvurusunu da 2012 yılında yapmış.
Dergi sitesinde yayınlanan tanıtım yazısında da sembol seçimine dair bir izahata rastlamak mümkün:
"TEKE
dergisinin ambleminin özünü: "Türk kağanları"nın, "beyleri"nin ve
"buyrukları"nın / kumandanlarının anıtlarını yazıtlarını süsleyen;
güneşi, ışığı, aydınlığı, erişilmez yerlere erişilebilirliği, yüceliği,
bilgeliği; bağımsızlığı, özgürlüğü, kararlılığı; çevikliği, sürati;
yazı, bolluğu, hareketi, bereketi, zenginliği, asaleti, cesareti ve
hâkmiyeti temsil eden dağ keçisi / teke damgası oluşturmaktadır."
Üç ayda bir Türkçe ve İngilizce, çevrimiçi olarak yayımlanan dergiye www.tekedergisi.com adresinden erişebilirsiniz.
2015
yılında Gökbey Uluç ve arkadaşları tarafından kurulan Türk Dili Derneği
(TDD) çalışmalarından haberdar oldukları Cengiz Alyılmaz'a bir e-posta
göndererek derneklerine sunacakları katkıdan memnun olacaklarını
belirtmişler Fakat aldıkları yanıt kendilerini bir hayli hayal
kırıklığına uğratmış.
Zira Prof.Dr. Alyılmaz, Türk Dili
Derneği'nin logosunda yer alan dağ keçisi sembolü patentinin kendisine
ait olduğunu, dernek çalışmalarında kullanamayacaklarına dair "sert" bir
dille yanıtlamış bu çağrıyı.
(Buradan itibaren
aktaracaklarım Türk Dili Derneği'nin kendi web sitesinde de kamuoyu ve
basına yaptıkları duyuru
(http://turkdilidernegi.org.tr/gokturk-damgasiyla-ilgili-dava-basin-aciklamasi/),
Gökbey Uluç'un paylaştığı malumatlar çerçevesindedir.)
Sonraki süreç noterden gönderilen ihtarlar ve mahkeme git-gelleri ile devam etmiş.
Gökbey'in açıklamasındaki bilgilere göre İstanbul Bakırköy Savcılığı
bilirkişi raporunda yer alan görüşe itibar ederek takipsizlik kararı
verdi.
Bilirkişinin görüşü kamuya
ait olan bu sembolün TDD tarafından kullanımının, TEKE dergisi ile bir
bağ kurulmasına yol açmayacağı yönünde.
1300 yıllık geçmişi kamuya ait olan bir sembolün Paris Antlaşması'na göre patentinin alınması teknik olarak söz konusu değil.
Bakırköy'deki davanın reddinden sonra da davada ısrarcı olan Alyılmaz
Erzurum'da hem asliye hukuk, hem de ceza mahkemelerine şikayette
bulunarak ticari marka hakkının gaspedildiğini belirterek 10 bin TL'lik
bir tazminat talebinde bulunmuş.
Nihayetinde Yargıtay'ın da
onadığı karar ile Gökbey Uluç patenti alınmış bir sembolü kullanmakla,
ticari bir zarar vermekten tazminat ödemeye mahkûm oldu.
Gökbey
Uluç ısrarla Türk tarihine ait olan bir sembolün patentinin
alınamayacağını; karardan hareketle Orhun Kitabeleri'nde bulunan
yaklaşık 37 sembolün patentini alarak kendisinin de insanları bunları
kullanmaktan men edebilecek olmasının trajikomik yanına dikkat çekiyor.
Böylesi
bir hadise 2007 yılında da yaşanmıştı. İstiklal Marşı'nın telif
haklarını alan bir Alman şirket, Almanya'daki bir Türk okulundan
İstiklal Marşı'nın telif ücretini istemişti. Olaya el atan Kültür ve
Turizm Bakanlığı sorunu çözmüştü.
Keçi aynı zamanda inadıyla da meşhur bir hayvandır.
Tarafların ısrar ve mücadelesi biraz da bundan mülhem olsa gerek.
Yazıdan ilham alan okurların hilâl sembolünün patenti için başvurmamalarını önemle rica ediyorum. Zira ben başvuracağım. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder